HTŞ TERÖR ÖRGÜTÜ OLMAKTAN ÇIKAR MI? [TÜRK CEZA VE TERÖRLE MÜCADELE HUKUKU AÇISINDAN SPESİFİK BİR DEĞERLENDİRME ]

15 Mart 2011’de başlayan Suriye İç Savaşı’nın 8 Aralık 2024’te Esad’ın devrilişi ile farklı bir boyuta evrilmesi, bilhassa 27 Kasım-8 Aralık 2024 arasında Suriye Muhalefeti’nin ve de cihatçıların yeniden yükselişi, hem politik hem de hukuki açıdan çok ilginç sorunlar gündeme getirecek gibidir. Hiç şüphesiz ki Baas Rejimi’nin çöküşü, Ortadoğu tarihi açısından muazzam bir kırılma noktası olduğu gibi, istihbarat ve terörle mücadele politikaları açısından da çok istisnai yollar açmıştır. HTŞ’nin bu hengamedeki serancamı en ilginç noktalardan biridir.

HTŞ lideri Ahmed eş-Şera, diğer adıyla Colani (Golani/Cevlani), 2012 yılında IŞİD/DAEŞ lideri Ebubekir el-Bağdadi’nin etkisiyle Suriye’de cihatçı kurumsallaşmalardan biri olan Nusra örgütünde yer almıştır. Colani, daha sonra 2013 yılında el-Kaide lideri Zevahiri’ye biat ederek DAEŞ ile bağların kopuşunu ilan etmiştir. Yine süreç içerisinde Fethu’ş Şam(2016) ve HTŞ(2017) şeklinde, el-Kaide bağları da kopmuş şekilde Colani’nin başını tuttuğu yapı mutasyonuna ve dönüşümüne devam etmiştir.

Birçok ülke (ABD, Rusya, Birleşik Krallık, AB Birliği vs.) tarafından terör örgütü olarak görülen HTŞ, Türkiye’de de Ağustos 2018 tarihinden beri resmi olarak silahlı terör örgütleri arasında değerlendiriliyor. Lakin, Türkiye’nin HTŞ ile olan ilişkilerin uzun süredir ‘’içte terör örgütü, dışta işbirliği/ittifak yapılan örgüt’’ şeklinde devam ettiği de bir sır değil.

A.HTŞ’nin TERÖR ÖRGÜTÜ OLMAKTAN ÇIKIP ÇIKMAYACAĞI ÖN-SORUNU

Şam’ın düşüşü/özgürleştirilmesi (08/12) sonrasında, TCK md 314 bağlamında devam eden HTŞ yargılamalarında hukuki bir değişiklik olup olmayacağı sorulmaya başlandı.

Türkiye, Ağustos 2018 tarihinden beri HTŞ’yi ‘’silahlı terör örgütü’’ olarak görüyor. Örgütün Türkiye’de her ne kadar silahlı eylemi bulunmasa da; El Kaide ve DAEŞ gibi terör örgütleriyle geçmiş dönemde yakın ilişkilerde bulunması, örgüt mensuplarının örgütler arasında geçiş sağlayabilmesi, aynı ideolojik kaynaklardan beslenmeleri ve güç sahibi oldukları bölgelerde gerçekleştirmiş oldukları silahlı eylemler,  öncesinde El Kaide örgütü himayesi altında, daha sonra El Kaide örgütünden bağımsız olarak Suriye’de Esed rejimini devirerek yeni bir yönetim kurma amacı bulunması, uluslararası kuruluşların Türkiye’de de  onaylanan kararları vs sebepleriyle uzunca bir süredir resmi olarak bir terör örgütü olarak değerlendiriliyor.

Ancak, HTŞ’nin en başından beri diğer cihatçı örgütlerden oldukça farklı bir yapısallıkta olması, örneğin Türkiye’de hiçbir terör saldırısı eyleminin bulunmaması ve de Suriye İç Savaşı’nda muhalefet içerisindeki sui generis rolü; Türkiye’nin ‘’terör örgütü’’ olarak gördüğü bu yapıyla, yıllardır dış operasyonlarda alabildiğince işbirliği yapmasını da mümkün kıldı.

HTŞ-Türkiye ilişkileri, resmi söylemde ‘’terör örgütü’’ retoriği ile olumsuz bir sahneye çıkartılmak istense de, 08/12 sonrasında çok daha farklı bir boyuta evriliyor.

Amerika ve İngiltere’nin HTŞ’yi terörist gruplar listesinden çıkarma seçeneği, kuvvetle muhtemel gözükmektedir. MİT başkanının makam aracını HTŞ lideri Colani’nin kullandığı bir vasatta, bu şaşırtıcı olmayacaktır. Bu durumdan, Türkiye’de devam eden Türk Ceza Kanunu md 314, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanun gibi spesifik mevzuat üzerinden giden ‘’HTŞ yargılamaları’’ da etkilenecektir.  El Kaide ve DAEŞ geçmişi problemi olan ve Türkiye tarafından 2018 yılından beri terör örgütü olarak görülen HTŞ, farklı bir dönüşüm gerçekleştirir ve uluslararası sahnelerde terörle mücadele retoriğine eklemlenmeyen bir mutasyon geçirdiği olumlanırsa, Türkiye’deki terör ihtisas ağır ceza mahkemelerinde yargılanan birçok sanığın hukuki akıbeti de değişim yaşayabilecektir.

HTŞ lideri Colani’nin farklı bir selefi-cihatçı oluşu, 08/12 sonrasında aranan teröristler arasında değilmiş de bir devlet başkanıymış/bakanıymış gibi muamele görmesi ve önümüzdeki günlerde -kuvvetle muhtemel- HTŞ’nin terörist örgütler listesinden çıkacak oluşu sebebiyle, cihatçı örgütler tarihi açısından muazzam bir istisna, Talibanımsı bir mutasyon beklentisi bulunmaktadır.

HTŞ lideri Colani- BM Suriye temsilcisi Geir Otto Pedersen görüşmesi [Aralık 2024]

Böylesi bir tarihsel vasatta, Suriye sorununun çözümü için gerekli siyasi sürecin yasal dayanağı olarak gösterilen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı da değişebilecektir.

Türkiye’nin de HTŞ’yi ‘’terör örgütü’’ görmesine rağmen Suriye’de sahada işbirliği içinde oluşu, gerek insani diploması gerek Suriye’nin geleceği açısından HTŞ ile devam edecek olan ittifak da artık örgütün terörist örgütler listesinden çıkmasını zorunlu kılmaktadır. Terörle mücadele hukukunun politiği bağlamında bir ilke olarak ‘’politik makamların terörle mücadele hukukunu şekillendirdiği gerçeği’’, HTŞ için istisna yapmayı mümkün kılacaktır.

İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım ile HTŞ lideri Colani [Aralık 2024]

Filhakika, HTŞ’nin terörist örgütler listesinden çıkartılması, önümüzdeki günlerde Suriye’de Talibanımsı bir renklenmeyi de mümkün kılabilecektir. Türkiye’nin istihbari desteği, Amerika’nın terörle mücadele retoriğindeki geri adımı, İran-Rusya-Çin ittifakının Suriye’de hezimeti uğraması, bu gerçeği politik ve hukuki açıdan da önümüze getirmektedir.

b.HTŞ YARGILAMALARININ DÖNÜŞÜMÜ İHTİMALİ (el-Kaide, DAEŞ eski bağlantılı şahıslar problemi, muhtemel uygulama pratikleri ve başka tuhaf durumlar)

HTŞ’nin terörist örgütler listesinden çıkma ihtimalinde bile hukuki açıdan farklı durumlar gündeme gelebilecektir. Bu konuda spesifik görünümlere ve somut olay adaletine işaret etmek gerekmektedir. Öyle ki, uygulamada birçok HTŞ silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasıyla devam eden kamu davasında, çoğu sanık için DAEŞ/IŞİD ve el-Kaide ile alakalı da delil malzemesi iddianamelerde gündeme geldiğinden, bu bağlamda yargı aktörleri tarafından örgütlerin ayrıştırılması sorunu çıkabilecektir.

Yine HTŞ bileşenlerinin el-Kaide, DAEŞ eski bağlantıları yahut Suriye Muhalefeti ile ilişkileri, uygulamada somut olaya göre farklılık gündeme getirebilecektir.

Örneğin Ahraru’ş Şam örgütü gibi Türkiye tarafından desteklenen ve Türkiye’de hiçbir zaman terör örgütü olarak görülmeyen yapılarla bağları olan kişiler yahut da el-Kaide geçmişi olmasına rağmen şuanda HTŞ içerisinde bulunan kişilerin durumu da somut olaya göre TCK md 314 bağlamında değerlendirilebilecektir.

Kaldı ki, Türk yargısı ne yazık ki terör ihtisas mahkemelerindeki yargılamalarda bile örgütsel ayrışmaları net olarak yapamayabilmektedir. Örnek olsun, Ceyşu’l Ahrar örgütüne üye olduğu bahisle DAEŞ adı altında yargılanan bir suça sürüklenen çocuk Bursa’da 4 ay tutuklu kaldıktan sonra beraat edebilmiştir. (Bknz: Bursa Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi, 2020/317 esas ve 03/06/2021 tarihli gerekçeli karar: … SSÇ’nin DEAŞ örgütü üyesi olup olmadığına dair başka bir bilgi ve belge olup olmadığı ve savunmasında belirttiği CEYŞ EL AHRAR örgütü üyesi olup olmadığı yönünde araştırma yapılmasına yönelik müzekkere cevabında; CEYŞ EL AHRAR isimli grubun güncel olarak Suriye İdlib bölgesinde Suriye Milli Ordusu (SMO) içerisinde faaliyet gösterdiği, DEAŞ Terör Örgütü ile bağlantısının bulunmadığı şeklinde basın yayın organlarında teyide muhtaç bilgilerin bulunduğu, SSÇ’nin bu gurubun üyesi olduğuna dair her hangi bir tespitin yapılamadığı, ayrıca şahsın sosyal medya paylaşımları dışında DEAŞ Terör örgütü ile iltisak ve irtibatına rastlanılmadığına dair rapor eki ile birlikte 12/11/2020 tarihli müzekkere ile cevap verildiği, Her ne kadar SSÇ hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmışsa da; SSÇ’nin mahkumiyetine yeter her türlü kuşkudan uzak objektif, yeterli kesin delil elde edilemediğinden BERAATİNE, )

Yine misal olarak, 2015 yılında el-Kaide silahlı terör örgütüne katılan bir şahsın 2018-2019 döneminde HTŞ içerisinde faaliyette bulunması durumunda, HTŞ bağlamında örgüt üyeliği tartışması devam edecekken, el-Kaide bağlamında da ayrı bir değerlendirme yapılabilecektir.

‘’Polifonik cihatçılık’’ diyebileceğimiz bu fenomen, önümüzdeki günlerde Türkiye’de yargı aktörlerini de ilginç kriterler bulma arayışına itebilecektir.

Örneğin Suudi Arabistanlı Selefi din adamı ve eski Kâbe imamı olan, bir dönem HTŞ’nin şer’î kadılığını da yapmış olan Abdullah el-Muhaysini’yi düşünelim, Türk istihbarat raporlarında ve uygulamada terör ihtisas mahkemelerindeki yargılamalarda Abdullah el-Muhaysini ile ilişkili olan bir çok sanık CMK md 223 bağlamında beraat etmiştir, ancak o sanıkların çoğu savcılıklar tarafından ‘’El-Kaide’’ silahlı terör örgütü spektrumu altında ele alınmıştır.

(Bknz:         Antalya 9.Ağır Ceza Mahkemesi, 2021/154 esas, 14.12.2021 tarihli gerekçeli karar: Suriye’de kaldığı sırada El-Nusra/HTŞ terör örgütü ile irtibatlı/ sorumlu şahıs olarak Abdullah Muheysini isimli şahsın medresesinde eğitim aldığı bu kapsamda örgütsel faaliyetlerde bulunmakla örgüt içerisinde yer aldığı iddia edilen sanığın; gerek ikametinde yapılan aramada bulunan kitaplar gerekse dijital materyallerinde bulunan verilerinden, sanığın savunmasının aksi mahiyetinde, örgütsel eylem ve faaliyetlerinin tespit edilemediği, Suriye ülkesinde bulunduğu sürede kaldığı medresede, bağlı bulunduğu Abdullah Muheysinin El Nusra- HTŞ terör örgütleri ile irtibatlı/ sorumlu bir şahıs olup- olmadığına dair yapılan araştırmalar neticesinde; Muheysinin El-Nusra/HTŞ örgütleri ile ilişkisinin/ irtibatının somut ve net bir şekilde doğrulanamadığı da görülmekle, sanığın Suriye’de bulunduğu sıradaki faaliyetlerinin de El Nusra / Heyet-i Tahrir Şam eylemlerinin silahlı terör örgütü faaliyeti kapsamında olup- olmadığının her türlü şüpheden uzak somut ve net olarak anlaşılamadığı, Tüm dosya kapsamınca da sanığın örgütsel irtibatı ilişkisine dair başkaca herhangi bir delilin bulunmadığı da görülmekle; sanığın El Nusra / Heyet-i Tahrir Şam silahlı terör örgütü ile organik bağ içine girip sürekli şekilde çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylemlerde bulunduğuna ilişkin her türlü şüpheden uzak mahkumiyetine yeterli, kesin ve ikna edici delil bulunmadığı, mevcut delil durumu itibari ile sanığın mahkumiyetine karar verilemeyeceği)

Antalya 9.Ağır Ceza Mahkemesi örneğinde olduğu gibi, el Nusra / HTŞ şeklinde örgütleri aynılaştırıcı bir yargılama pratiği de görülmektedir. Ancak, cihatçı örgütler arasında ayrım yapma zarureti HTŞ’nin dönüşümü sonrası daha da önem arz etmektedir. Bu konuda, kanaatimizce terör ihtisas ağır ceza mahkemelerinde renkli yargılamalar gündeme gelebilecektir.

Örneğin, sosyal medya platformu X’te oldukça aktif olan Abdussamed Dagül’ü(@AbdussamedDgl1) düşünelim. Kendisi İçişleri Bakanlığı’nın yayınlamış olduğu aranan teröristler listesinde EL-KAİDE bağlamında 4.000.000 TL ile arananlar arasında SARI kategoride olup, şuanda Esad’ın devrilme sürecine katkı veren gruplar içerisindedir ve farklı bir dönüşüm yaşamış gibidir.

Abdussamed Dagül ile Abdullah el Muhaysini [Aralık 2024]

Yine, şuanda Suriye’de olan ve uzun yıllardır cihatçı örgütler içerisinde bulunan, Ebu Hanzala lakaplı Halis Bayancuk’un da eskiden hocası olan Musa Olğaç’ı (X’te @Musaolgachoca) düşünelim. Musa OLĞAÇ da EL-KAİDE bağlamında aranan teröristler listesinde SARI kategoride yer almaktadır.

Musa Olğaç Şam Emevî Camiî’nde(sağda) [Aralık 2024]

Bunun gibi birçok örnek bulunmaktadır. Filhakika, Şam’ın düşüşü, HTŞ’nin dönüşümü ve mutasyonu, hatta terörist örgütler listesinden çıkartılma durumu bile, somut olaya göre Türkiye’de devam eden el-Kaide, HTŞ ve DAEŞ yargılamalarını etkileyebilecektir. Lakin, hukuki açıdan bu etki el-Kaide geçmişi olan, DAEŞ ile bağlantıları bulunan sanıklar yönünden kanaatimizce sonuç yönünden farklı bir durum gündeme getirmeyebilir.

C.SONUÇ YERİNE

Bilindiği gibi Türk terörle mücadele hukukuna göre terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir. (3713 sayılı TMK md 1)

HTŞ, hiçbir zaman Türkiye’de silahlı terör eylemi yapmamış bir örgüttür. Türkiye’nin milli güvenliği açısından da problemi bir yapı olmak şöyle dursun, dış istihbarat ve Suriye İç Savaşı bağlamında Türkiye’nin ittifak kurduğu bir yapıdır. Ağustos 2018 döneminden beri resmi olarak Türkiye tarafından da terör örgütü olarak ilan edilmesi, bu gerçeği değiştirmemektedir. 08/12 sonrasında, Suriye’nin geleceği bağlamında Türkiye-HTŞ ittifaka sürecektir. Selefi-cihatçı bir yapıyla Türk istihbaratının aynı arabaya binmesi, bazı milliyetçi figürlerin aksine milli güvenlik sorunu olarak algılanmamalıdır. Bu sebeple, HTŞ’nin terörist örgütler listesinden çıkartılması ihtimalinde, Türkiye’de devam eden bir avuç HTŞ yargılamalarına da bu durum, özel olarak etki edebilecektir. Dipnot olarak, HTŞ saflarına geçen el-Kaide ve DAEŞ geçmişi olan sanıklar yönünden de ayrı bir hukuki değerlendirme yapma zarureti gündeme geleceği ortadadır. Önümüzdeki günlerde, Türk ceza ve terörle mücadele hukuku açısından çok ilginç tartışmalar da yaşanacak gibidir.

Aşkla, ahlakla, hukukla kalın.

Av.Onur Güler- 16.12.2024

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir