NİTELİKLİ KASTEN ÖLDÜRME SUÇUNDA HAKSIZ TAHRİK SORUNU

Son günlerde P.G cinayeti davasında sanığa Muğla 3.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tasarlayarak kasten öldürme suçundan(TCK md 82/1-a) ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildikten sonra ”haksız tahrik” hükümlerinin uygulanması suretiyle cezanın 23 yıla indirilmesi kamuoyunda infial uyandırmış ve çok çeşitli tepkiler gündeme getirilmiştir.

‘Kadın cinayeti’ retoriği ideolojik dili, Türkiye’deki kasten öldürme yargılamalarında müebbet hapis cezalarının dahi ‘cezasızlık’ olarak okunmak istenmesi, ‘idam tartışmaları’ gibi birçok boyutu olan bu polemikler; Türkiye’de ne yazık ki yüksek bir hukuk bilinci olmadığını bizlere hatırlatırken hukukçu olsun olmasın herkesin adalet ve yargı hakkında pervasızca konuşması sorununu da gündeme getirmektedir.

Muğla 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 20/06/2022 tarihli gerekçeli kararına bakıldığında, her şeyden önce Türkiye’nin dehşet bir çürüme içinde olduğu, vicdan, adalet ve ahlâk yönünden çok ciddi bir çöküş süreci yaşandığı görülmektedir. Esasında yargılamaya konu olay; sanığın ve maktulün ilginç hikâyesi, Türkiye’nin sosyolojik durumunun geldiği nokta ve çağdaş aile ve insan anlayışlarının çıkmazları gibi birçok konu üzerinde ibretle düşünmeyi gerekli kılan elim bir olay niteliğindedir.

Sanık C.M.A, içkili mekân işletmektedir, evli ve çocukludur. İçkili mekânındaki bağlantıları sayesinde evli ve çocuklu olmasına rağmen P.G ile cinsel ve duygusal birliktelik yaşamıştır. Sanık C.M.A, P.G ile olan ilişkisini eşi ile ailesinden gizlemekte, yaşadığı bu ilişkiyi eşinin ve ailesinin öğrenmesinden korkmaktadır. Maktul P.G ise,  üniversite öğrencisi olmasına rağmen farklı bir tercihte bulunmakta, sanık C.M.A’nın evli, çocuklu olduğunu bilmekte, hatta sanıktan para almaktadır.  Hatta bu konuda dosyaya maktulenin kız kardeşinin beyanı, banka dekontları ve ATM kamera kayıtları da delil olarak girmiştir. 

Sanık, insan onuruna aykırı ve en kutsal hak olan yaşam hakkını da hiçe sayarak P.G’yi öldürmüştür. Ancak, öldürdükten sonra mı yaktığı yoksa yakarak mı öldürdüğü hususunda Adlî Tıp Kurumu raporları arasında çelişkiler mevcuttur.

Muğla 3.Ağır Ceza Mahkemesi, sanığın öldürme fiilinin ”tasarlayarak kasten öldürme”(TCK md 82/1-a)  suçunu oluşturduğunu, -yakma eyleminin öldürmeyi gerçekleştirmeye yönelik olmayıp cesedi ve delilleri yok etmeye yönelik davranışlar kapsamında kaldığından bahisle- canavarca hisle veya eziyet çektirerek kasten öldürme(TCK md 82/1-b) suçu oluşmadığını düşünmüş ve sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermiştir. TCK md 29 kapsamında ise, maktul P.G’nin aralarındaki evlilik dışı ilişkiyi eşine ve çevresine söyleyeceğinden bahisle tehdit ederek sanıktan menfaat temin ettiği, bu durumun da açıklama tehdidi ile menfaat temini olarak tanımlanan şantaj suçunu oluşturduğu(TCK md 107) düşüncesiyle sanık hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası 23 yıla indirilmiştir.

İşte tam da bu noktada, tasarlayarak kasten öldürme suçunu işlemiş olan sanığa verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının cezayı azaltan bir hukuksal nokta olarak haksız tahrik hükümlerine atıf yapılarak 23 yıla indirilmesi, kamuoyunda ilginç tartışmalara sebebiyet vermiştir.

Bilindiği gibi, TCK md 82/1-a’da düzenlenen tasarlamadan söz edilebilmesi için; “Failin, bir kimsenin vücut bütünlüğü veya yaşam hakkına karşı eylemde bulunmaya sebatla ve koşulsuz olarak karar vermiş olması, düşünüp planladığı suçu işlemeden önce makul bir süre geçmesine ve ulaştığı ruhi sükûnete rağmen bu kararından vazgeçmeyip sebat ve ısrarla fiilini icraya başlaması ve gerçekleştirmeyi planladığı fiili, belirlenmiş kurgu dâhilinde icra etmesi” gerekmektedir. Muğla 3.Ağır Ceza Mahkemesi, sanığın tasarlayarak kasten öldürme suçunu işlediğine karar vermiştir.

Yine bilindiği gibi TCK md 29 uygulanması için bazı şartlar gerekmektedir. Örneğin; 1-Mağdurun haksız (hukuk düzeninin korumadığı) bir eyleminin bulunması, 2-Failin söz konusu haksız eylem nedeniyle öfke veya üzüntüye kapılması, 3-Failin eylemini mağdurun söz konusu eylemden duyduğu öfke veya üzüntü ile gerçekleştirmesi, 4-Failin eylemini bizzat haksız eylemde bulunan mağdura yönelik gerçekleştirmiş olması etc.

Ceza hukuku doktrininde ve Yargıtay kararlarında canavarca hisle kasten öldürme suçunda haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağı ise tartışmalıdır. Bu konuda birçok hukukçu, haksız tahrik hükümlerinin uygulanmayacağı kanaatindedir. Hatta haksız tahrik hükümleri ile tasarlama nitelikli halinin aynı olay bakımından uygulanıp uygulanmayacağı konusunun da tartışmalı olduğu ceza hukuku doktrininde ifade edilmektedir. Öyle ki, bazı ceza hukukçuları failin içinde bulunduğu hiddet ya da şiddetli elem duygusu içerisinde bir suç işleme kararı alıp pek tabii tasarlamak suretiyle kasten öldürme suçunu işleyebileceğini ifade etmektedir. (Yargıtay Ceza Dairelerinin Kararlarının Değerlendirilmesi Sempozyumu: 1.Ceza Dairesi Kararları, ed: Veli Özer Özbek, Ankara: Seçkin Yayınevi, 2022, s.59, s.258)

Görüldüğü gibi, nitelikli kasten öldürme suçunda haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağı tartışması Yargıtay içtihatları ve ceza hukuku doktrini açısından tam anlamıyla çözülmüş bir hukuksal sorun niteliğinde değildir.

Somut olaya döndüğümüzde ahlâka ve hukuku aykırı bir evlilik dışı ilişkinin filizlendiği seküler ve modern bir hayat sahnenin sebep olduğu tuhaf bir hikâye, üniversite öğrencisi olmasına rağmen evli ve çocuklu bir erkekle cinsel ve duygusal bağlantılar kuran bir genç kız, evli ve çocuklu olmasına rağmen karısını, çocuğunu, yani ailesini ve bir insanın canını bile düşünmeyen bir erkek manzarası bizleri çok tuhaf düşüncelere iteklemektedir.

Türkiye’de kadın cinayetleri, ne yazık ki vaka-ı adiye haline gelmiştir. Ve bu acı gerçeğin temelinde ne yazık ki, ahlâkî ve hukukî sorumluluklarını yerine getirmeyen figürlerin garip hikâyeleri yatmaktadır. Seküler ve modern yaşamanın inşa ettiği alkollü, uyuşturuculu ve uyarıcı maddeli veya başka ‘ışıltılı hayat yolları’ , hayatın bizatihi kendisine yönelik en büyük tehdit olabilmektedir.

Diğer yandan hukukî açıdan ise şunlar söylenebilir. Bilindiği gibi kasten öldürme suçuna karşılık gündeme gelecek hukuksal müeyyidenin ne olacağı oldukça tartışmalı bir politik,felsefî ve ahlâkî alana işaret eder. Örneğin İslâm hukuku açısından kasten adam öldürme ve yaralama suçlarında suçlunun işlediği fiile denk bir bedensel ceza ile cezalandırılması(kısas), en adil müeyyide olabilir. Ancak, muhafazakar ve milliyetçi olduğunu iddia eden iktidar dahi TCK’nın bu yönde değiştirilmesi hususunda en ufak bir değişiklik dahi yapma niyetinde olmamıştır ve öyle görünüyor ki olmayacaktır. Bu hususta, ikiyüzlü bir ceza hukuku politikası benimsenmiştir. Kadınların memur olmasının haram olduğuna dair fetva veren tarikat şeyhlerinin cenazelerine katılanlar, ne yazık ki aynı manevi desteklerinin 1/40’ını suç ve ceza politikasını yönlendirmek için verememektedir.

Ancak, Türk Ceza Hukuku açısından bir de haksız tahrik(TCK md 29) gibi  ”mağdurun suça yol açması anlamı” içeren bir koridor açılabilir ki, sansasyonel davalarda vicdanî boyutu apayrı bir polemiğe itmektedir. En dehşet verici nokta ise kanaatimizce, sanığa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildiğinde vicdanların rahatlayacağı kurgusudur. Oysa ki, maktulün geri dönüşü mümkün olmayan ”gidişi” ve katilin hâlâ ”var” olduğu gerçeği böyle bir vicdan ”rahatlaması” ile bile peçelenmemelidir. Mağdurun suça yol açması mahiyetinde bir haksız tahrik anlayışından kaçış ile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının vicdan soğuttuğu veya adaleti mümkün kıldığı zehabı yarıştığında da, yeniden ve yeniden adaletin imkân dahilinde olmadığı gerçeğine varmaktayız. Haksız tahrik değil sadece tüm yönleriyle modern ceza hukukunun bağ-bozumuna yönelmek, esasında hukukun ”aşkı” olan o adalet dediğimiz şeye yaklaşmamızı daha da mümkün kılacaktır.

P.G cinayeti davasında da gördüğümüz budur. Şeylerin hakikatini idrak ediş(ilim), iyi ve kötüyü yaradılışa uygun olarak seçme(ahlâk), asgari bir etik olarak hukuk, sorumluluk endişesi(takva) ve varoluşa dair nihai kaygı(iman) olmaksızın savrulan şahsiyetlerin girdikleri çıkmaz sokaklar, suç dediğimiz sapmayı gündeme getirmektedir.

Türkiye’nin ahlâkını, ruhunu ve bilincini kaybettiğini görmeksizin, nitelikli kasten öldürme suçunda(TCK md 82) haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağını tartışmanın ‘anlamı’ ne olabilir?

Saygılarımla.25/06/2022

Güler Hukuk Bürosu-Av.Onur Güler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir